Hikaye 1936 yýlýnda Denizli’nin Acýpayam ilçesinde görevli öðretmenlerin pikniðe gitmeleriyle baþlýyor. Öðretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karþýlaþýr. Çobaný yanlarýna davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar. Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin… O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayýsý o kadar azdýr ki… Okuma öðrenenlerin diplomalarý bizzat valiler tarafýndan imzalanýr… Öðretmenler yaþýný ve neden okula gitmediðini sorar…12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaþýmda annemi kaybettim, 11’imde de babamý… Hüseyin ile süre sohbet eden öðretmenler, çocuðun aslýnda çok zeki olduðunun farkýna varýrlar. Mutlaka okumasý gerektiðini tembih ederler… Hüseyin, karþýlaþtýðý öðretmenlerin verdiði destek ve heyecanla Denizli’de parasýz yatýlý okumaya baþlar. Bir süre sonra katýldýðý bir matematik yarýþmasýnda Hüseyin’e bir kitap hediye edilir. Hüseyin kitabý bir gecede bitirir. Ertesi gün Fen Bilgisi öðretmenine gider, “Bu kitapta eksiklik var” der… Öðretmen þaþýrýr. Çünkü Hüseyin’in bahsettiði eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkýndadýr. Söz konusu teorinin önemli bir parçasýnýn kitapta olmadýðýný fark etmiþtir Hüseyin. Fen öðretmeni konuyu ÝTÜ’nde kendi hocasý olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoðlu’na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan þu yanýt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince Ýstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliði’ne gelsin” der. Ve Hüseyin mezun olunca Ýstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliði’ne gider. Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakým çalýþmalar yapar ve çalýþmalarýný hocalarý anlayamaz. Hocalarýndan biri, “Bu çalýþmalarýný bilse bilse Amerika Boston’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir’ deyip mektupla ona gönderir. Prof. Morse’dan da þöyle bir cevap gelir: “Hüseyin’in bu yaptýðýný 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek baþýna bulmasý olaðanüstü bir þey. Biz Hüseyin’in tüm masraflarýný karþýlayacaðýz, Amerika’ya gelsin” Yýl 1952… Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuþtur. Anne baba yok. Köyünün insanlarý son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika’ya giden bir gemiye bindirilir. Hüseyin, MIT’te Prof Morse’un karþýsýna geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocasý olacak ama Hüseyin’in Ýngilizcesi de iyi deðil. Anlayamýyor pek Morse’un dediklerini. Hocasýna “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrýlýr. MIT’te genelde tez konularý 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasýna raðmen Hüseyin çalýþmasýný 3 ay sonra bitirip hocasýnýn karþýsýna çýkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çaðýrýr. “Senin tezin bitti. Ancak burasý MIT. Biz burada böyle hemen doktora diplomasý veremeyiz. Sen git istediðin dersleri al, 2 sene sonra gel” der. Hüseyin 2 sene sonra doktorasýný alýp bu kez Princeton Üniversitesi’ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalýþýr. Birkaç yýl sonra Boston’a geri dönüp icatlarý destekleyen bir firmada çalýþmaya baþlar. Burada bilgisayarlar ile konuþmanýn onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür. Sesle kumanda edilen bilgisayarý ilk defa 1960’larýn baþýnda Hüseyin Yýlmaz yapar. 1958 yýlýnda, çalýþmalarýný yakýndan takip ettiði Albert Einstein’in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaþmadan Einstein ölür. Yýlmaz, bu hatayý ünlü bir bilim dergisinde yayýmlayýnca akademik dünyada adeta kýyamet kopar. Bilim dünyasý ikiye bölür ve Einstein’in kuramýna karþý Yýlmaz kütle çekim kuramý da literatüre girer. 27 Ocak 2013’te ise ABD’de vefat eder. |